Tunus Krizinin sorumluluğu kimin?

Dr. İbrahim MEKKİ

Bugün Tunus’un postmodern darbesinden tam bir ay geçti. Darbeci cumhurbaşkanı Kais Said Parlamentonun bir aylığına kapattıktan sonra, dün ucu açık bir süreye meclisin kapalı kalacağını açıklamıştı.

25 Temmuz’da başlatılan bu “İstisnai İcraatlar”dan önce Tunus’un içinde ve dışındaki resmi ve özel medya organları ve binlerce sosyal medya hesap ve sayfalarında gereken ve gereksiz yerde çok tekrarlanan bir söz vardır ve hala tekrarlanıyor. “Nahda Partisi’nin 10 yıllık başarısız iktidarı, terörü, yolsuzluğu ve yoksulluğu arttırdı” diye bu söz, Kais Said’in yaptığı bu postmodern darbenin gerçek hedefini göstermektedir. Kartaca sarayından açıklanan bu icraatların hedefi ise, yolsuzluğa ve yoksulluğa karşı mücadeledir. Nitekim tutuklanan ve aranan milletvekillerin çoğu hakalrında yolsuzluk suçu yönetilmedi. Peki bu eğer Said gerçekten yolsuzluğa karşı mücadele etmek istiyorsa kapattığı parlamentonun içinde yolsuzluğa karşı en çok çalışan milletvekili Yasin Ayyari neden tutuklandı? Ayyari de, Said’in anayasaya aykırı olarak atadığı eski başbakan İlyas Fakhfakh’in şirketinin kamu ihalelerinden istifade ettiğini keşfetti ve çok sayıda bakanlık kurum ve şirketlerde yolsuzluk dosyalarını meclise sundu ve yargıya verdi. Buna istinaden meclis, o hükümetten güvenini çekerek istifa ettirdi. İşte o günden itibaren cumhurbaşkanı Said, parlamentoyu namlunun ucunda tuttu. Aslında yolsuzluk dosyasını ortaya çıkaran çok sayıda milletvekili vekili var ancak Ayyari’nin hakkında Fransa’da da bir tutuklama kararı çıkmıştı. Bunun için onun tutuklanmasının asıl sebebi Fransa’ya kıyak ya da Paris’ten talimat. Ama işin kötüsü, yolsuzluğa karşı mücadele eden parlamento, yolsuzluk bahanesi ile kapatıldı. Aynı zamanda Muhasebe mahkemesinin yolsuzluk ile ilgili delil topladığı çok sayıdı devlet adamı ve işadamı ülkede serbest dolaşıyorlar.

Tunus Parlamentosunun Ana Giriş Kapısı

Gelelim şimdi Nahda partisine…

Aslında Nahda Tunus’u 10 boyunca yönetmedi. Nahda, 24 Aralık 2011’den 29 Ocak 2014’e kadar tam manasıyla iktidar partisi olarak ülkeyi yönetti. O iki yıllık süre Tunus ekonomisi bir sıçrama yaşamıştı. Büyüme yükseldi, enflasyon ve işsizlik geriledi ve Tunus o dönemde Özgürlük ve Onur Devrimi’nin hedeflerini gerçekleştirecekti neredeyse. İşte o sırada Fransa başta olmak üzere diğer Arap Baharı düşmanı dış mihraklar, eski rejimin adamlarını harekete geçirdi. Protestolar, grevler ve hatta suikastler ile Nahda hükümetine baskı yaparak erken seçime gidildi. 26 Ekim 2014 seçimlerinde Nahda mecliste sandalyesi sayısı açısından ikinci oldu ve hükümet kurma hakkını kaybetti. Birinci gelen Nida partisi ile koalisyona girmesine rağmen Nahda partisi, hiç önemli bir bakanlık çantası taşımadı. Hatta meclisteki ağırlığına uygun olarak vali ve kaymakam sayısı yoktu. O dönemde Nahda partisinin hedefi sadece demokratik geçişin devam etmesi ve siyasi arenada kendisine yer bulmasıydı. Gerçi Nahda’nın eski rejimi temsil eden ve içinde köktenci solcu bulunduran Nida partisi ile koalisyona girmesi Tunus’un Suriyeleşmeden kurtardı. Ancak bu iki parti de çok zarar gördü. Nida partisi küçük particiklere bölünürken, Nahda ise seçmen sayısı daha çok azaldı. Çünkü ticaret, sanayi, ekonomi, maliye adalet bakanlıklarının hiç birine sahip olmamasına rağmen Nahda partisi, Nida hükümetinin yaptığı hatalara ve yolsuzluklara ortak gibi görülüyordu. Yani iktidarda değil hatalarda ortak. Medya ise, bu ortaklığı kullanarak Nida değil Nahda’ye karşı karalama kampanyalarını haklı ve haksız bir şekilde yürütmüştü.

Nida ve Nahda ile beraber “Yaşasın Tunus” ve “Tunus Ufukları” partileri koalisyon içinde idiler. Nahda’dan daha çok ve daha önemli bakanlıklara sahip bu iki partiye hiç kimse eleştiri yönetmedi. Ufuklar partisi, özellikle ekonomi ve maliye bakanlıklarını yönetiyordu. Cumhurbaşkanı Baji Kaid Sebsi döneminin ikinci hükümetinde de Ufuklar partisinin beş bakanı varken Nahda’nın tek bir bakanı vardı. Ufuklar partisi başkanı Yasin İbrahim, Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği bakanlığının başını çekerken bu bakanlıkta ihaleye fesat karışma meselesi çıktı. Üzeri kapatılan bu skandala rağmen bu parti dönemin üçüncü hükümetinde de yer aldı. Ufuklar partisi şimdiki başkanı Fadıl Abdulkafi, Maliye bakanlığından ve Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği bakanlığından bir yolsuzluk skandalı yüzünden istifa etmek zorunda kaldı. Said’in istifa ettirdiği son hükümette ise Ekonomi ve Maliye bakanı Ali Kuali Ufuklar partisi kurularından idi. Yani bir fesat, şüphe ya da yolsuzluk varsa Nahda partisinden değil Fransa yanlılığı ile bilinen Ufuklar partisinden sorulmalı. Bir başarısızlık varsa sadece iki yıllık iktidar sahibi Nahda’dan değil, diğer sekiz yıllık ülkeyi yöneten partilerden sorulmalı.

Terör konusu ise, en şiddetli olaylar Nahda partisi döneminde yaşanmıştı. Bu olayların en kötüsünün kurbaları, bir sol parti genel sekreteri Şükrü Belaid ve daha sonra Arap milliyetçi milletvekili Muhammed İbrahmi oldu. Ama dünyanın hiç bir yerinde iktidarda bulunan bir parti, iktidarini kaybetsin diye teröre yönelmez ve desteklemez. Bilakis, o partiyi iktidardan düşürmek için muhalefet ve dış mihraklar terörü finanse ve organize ederler. Bunu unutmamalıyız; Ekim 2016’da Paris’te yayımlanan “Un président ne devrait pas dire ça” adlı kitapta Fransa’nın önceki cumhurbaşkannın ülkesinin istihbaratına yurtdışında dört suikast yapılmasına izin verdiğini itiraf etmişti.

Sonuç olarak Kais Said’in asıl hedefi yolsuzluğa, yoksulluğa ve teröre karşı mücadele değil, omuzlarını öptüğü Macron’un mali ve lojistik destek aldığı MBZ ve Sisi’nin dikte ettikleri emirleri yerine getirmektir. Onlar, demokrasinin iktidara getirdiği Siyasal İslam’ın dedikleri partileri tasfiye etmektir. Ancak eğer bugün Nahda partisi ve İtilaf-i Karme partisi tasfiye edilirse, yarın darbeci Said’in getirdiği tek adam rejimi, Fransa, Mısır ve Arap Birleşik Emirliklerine boyun eğmeyen bütün siyasetçi ve siyasi partileri tasfiye edeceğini garipsememek gerekmektedir. İşte bunun için demokrasiyi ve halk iradesini temsil eden parlamentonun kapatılması, darbeci cumhurbaşkanın ilk icraatı oldu. İşte FETÖ’nün TBMM’in binasını bombalaması, Kais Said’in Tunus parlamentosunu kapatması da demokrasiye iki büyük darbelerdir. Türkiye’de 15 Temmuz darbesi başarıya uğramadığı gibi, Tunus’ta 25 Temmuz darbesinin de başarısızlığa uğramasını umarım.

Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir